İki Sıra

Balkona kovayı boşalttı. Terliklerini çıkartıp çıktı sonra. Ayakları soğuk suya değince iyi hissetti kendini. Fırçayla bir iki sürttürdü suyu, gidere çektirdi. Paspasla iyice kuruladı. Plastik sandalyeleri üst üste geçirdi. Masanın üzerindeki çiçeği kenara alıp masayı kapattı. Çamaşırlıkları yan yana açtı. Bu ikinci çamaşırlık iyi olmuştu. Öteki türlü sıkışık asmak zorunda kalıyordu, ütüsü zor oluyordu. Çamaşırları iyice bir çırpıp bir de geniş geniş asınca daha kolay ütüleniyordu. Gömlekleri öne astı. Yakalarındaki kat izlerini dikkatlice ipe denk getirdi, silikon uçlu mandallarla tutturdu. Yoksa ipin, mandalın izi kalıyordu yakalarda. Ütüyle de geçmiyordu. Bu yüzden tişörtleri de askılara geçirip asmaya başlamıştı zaten. Ne mandal izi, ne kat izi, dümdüz kuruyorlardı.

Yeni yıkanmış çamaşır kokusu ne güzeldi. Rüzgarda ağır ağır sallanan çamaşırlara baktı. İyi, çabuk kuruyacaklardı. Belki ütüyü de bu akşam yaparsa hafta sonu rahat ederdi. Çamaşırlığın en arkasındaki iç çamaşırlarına gözü takılınca canı sıkıldı. En son onlar kuruyordu. Ütü gerektirmiyorlardı ama onlar kurumadan öndeki çamaşırlar toplanmazdı. En öndeki gömleklere, hemen arkasındaki pantolonlara, oğlanın okul formalarına bakarken gözü kendi çamaşırlarının asıldığı iki sıraya takıldı. Evde giydiği tişörtle ütü istemez naylon taytı. Kızlarla akşamları yürürüz diye almışlardı ama bir türlü denk gelmemişti. Eve vurmuştu o da sonra. Rahat ediyordu. Oğlanın veli toplantısına giderken giydiği şifon etekle yakası bir sıra inci işlenmiş bluz. Toplam dört parça. İkisi ütü istemez.

Nedenini bilmeden Bilal’in çamaşırlarını saydı: Sekiz gömleği vardı. Üç kumaş pantolon. Evde giyilen bir eşofman altı. Bir tişört. Toplam on üç parça. Her birini ütülemek üç dakika sürse… üç çarpı on, otuz eder. Üç kere üç de dokuz desen, kaç yapar… Otuz dokuz. Ömrünün otuz dokuz dakikası bunları ütülerken geçecekti. Oğlanın iki şortu vardı, iki tişörtü. Okuldan gelince dışarı pek çıkmamış bu hafta anlaşılan. Üç okul tişörtüyle iki de pantolon değişmiş okula giderken… Dokuz parça. Dokuz kere üç, yirmi yedi. Gitti mi sana yarım saat daha. Ömründen bir saat, yeniden buruşacak gömleklerin, pantolonların kırışıklıklarını açarken geçecekti demek. Her pazar akşamı bir saatten hesaplasan… Yirmi bir yıl çarpı elli dört pazar… Kendi çamaşırları için sadece altı dakika… Altı kere elli dört.

-Yine balkonu zapt etmişsin anne?

Oğlanın sesiyle sıçradı. Elindeki kahveyle bilgisayara takıldı gözü. Balkonda oturmaya niyetlenmiş olmalıydı.

cokbilindikkadinhikayeleri tarafından yayımlandı

Bildiğimiz hikayeleri birlikte değiştireceğiz.

Birisi “İki Sıra” üzerinde düşündü

Yorum bırakın

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın